www.okuluntatiline.tr.gg |
|
|
|
|
|
İller Hakkında Bilgiler
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Maçlar
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İÖ.7000'den bu yana sürekli bir yerleşme yeri olan Hakkari yöresinin adına ilişkin ilk bilgilere, X.yy Arap tarih ve coğrafya kaynaklarında rastlanmaktadır. Ünlü Arap tarihçisi İn Havsal , yöredeki Hakkari yani Her-kariyan (Güçlü, savaşçı, edebilen) anlamına gelen ve o coğrafyada yaşayan boyların adıdır. 300 yıl öncesine dek tarihi Hakkari topraklarının yüz ölçümü 35-40 bin km2 idi. Böylesine geniş bir alanda Ertuşi ve Pinyanişi aşiretleri bu boylardan ikisi ve yöre siyasetinde etkin olanlarıdır. "Akar" ise köy altı sulak, bahçelik alan demektir. Bugün Hakkari merkez ilçesine bağlı bir köy ile, Yüksekova'ya bağlı Oramar Bucağı'nın bir köyü de yine bu aşiretin adıyla, Akar (Akarı) olarak anılmaktadır.
Yöre 1536'da Kanuni Sultan Süleyman'ca Osmanlı topraklarına katılmasından bu yana, Hakkari olarak anıla gelmektedir.
Bugün Hakkari ilinin Merkez ilçesi olan Çölemerik'e, Ermenilerin İlmar, Süryanilerin Gülarmak, Memlukların da Colamerg adını verdikleri bilinmektedir.
Hakkari yöresi, yazılı tarih öncesi çağlardan bu yana, insan topluluklarının uğrak yerlerinden biri olmuştur. Yörede yapılan araştırmalar, bu topraklarda İÖ.100.000 - 40.000 ' e tarihlenen orta paleolitik dönemden başlayarak kısa süreli yerleşmeler olduğunu ortaya koymaktadır.Kılıç Kökten 1961'de Yüksekova'ya yaptığı gezi sırasında bulduğu volkanik cam ( Obsidyen) gereçlerden yöredeki ilk yerleşmelerin bu dönemlere ait olduğu kanısına varmıştır. Hakkari yöresinde obsidyen yatağı bulunmamasına karşın, çevrede çok sayıda obsidyen gereçlere rastlanması bu taşın, Hakkari yöresine başka bölgelerden getirilerek işlendiğini ortaya koymaktadır.
NEOLİTİK DÖNEM (YENİ TAŞ)
|
Bölgedeki yerleşmenin Neolitik dönemde de sürdüğünü ortaya koyan belgeler, il sınırları içinde değişik yerlerde bulunan kaya resimlerdir. Bu resimlerin önemli bir bölümünü Hakkari'nin güneydoğusundaki Gevaruk vadisinde bulunanlar oluşturmaktadır. Bu vadide, 2600 metre yükseklikteki bir çok kayalara kazınmış 1.000 dolayında resim bulunmuştur. Bunların çoğu, yöredeki bir tür dağ keçisini betimlemektedir. İlkel ve simgesel olan av tuzakları ve hayvanlara sopalarla saldıran insan resimleri de vardır. Bunlar, Avrupa'nın batısında, İspanya'da ve Kuzey Afrika'da bulunan kaya resimleri ile büyük benzerlik göstermektedir. Gevaruk kaya resimlerine, ilk kez, 1956-1958 araştırmalarında rastlanmıştır. Muvaffak Uyanık ile Dr.Freh, Gevaruk Vadisindeki araştırmalarında, 55'i aşkın kaya resmi bulmuşlardır. İngiliz ve Alman dağcılarından oluşan iki ayrı ekip de, aynı dönemde, Gevaruk'ta 625 resim daha ortaya çıkarmışlardır. Resimler, kayaların yüzeyindeki koyu kızıl renkli katmana sert taşlarla kazınarak yapılmıştır. Bu kayalar, sarkan buzulların da etkisiyle, zamanla aşınmıştır.
Bir başka kaya resimleri kümesi de, Şiye Hundevade tepesinin eteklerinde ortaya çıkarılmıştır. Bu tepe, Hakkari'nin Güneydoğusundaki Cilo dağındaki, Gevaruk gölünün batısında, Şiye Mazan doruğunun doğusundadır. Fotografçı Ersin Aluk, burada 200 dolayında kaya resmi saptamıştır. Bu resimlerin biri büyük bir av sahnesini canlandırmaktadır. Avcıların ayaklarında raket benzeri, tabanı iplerle örülü ayakkabılar vardır. Bunların daha gelişmiş bir türü, günümüzde Doğu Anadolu'nun büyük bir bölümünde, hedik adıyla kullanılmakta ve kara batmadan yürümeyi sağlamaktadır.
Yukarıda anılanların yanı sıra Beytüşşebap İlçesinin Mezraa Köyü yakınlarında Peştazere yöresindeki tek bir kaya üzerinde, çok sayıda resim kompozisyonu bulunmuştur.
Bu kaya resimleri, Hakkari insanının, Neolotik Dönemde avcılığın yanı sıra, hayvancılık ve tarımla da uğraştığını ortaya koymaktadır.
Van Gölünün güneyindeki kavimle ilgili ilk bilgi (yazılı) iki sümen eşik taşında görülmüştür. Bu taşlarda bölge "Kar-da-ka-lar" ülkesi olarak tanımlanıyor. Bu tarihten yaklaşık 1600 yıl sonra ( İÖ.401) bölgeden geçen Yunanlı yazar ve savaş muhabiri Ksenephon (Onbinlerin Dönüşü'nün yazarı) da yöre halkına " Karduklar" diyecekti.
IÖ 2000'lerde, Hakkari'yi de içine alan Doğu Anadolu yüksek yaylalarında yaşayan insan topluluklarına ilişkin ilk bilgiler, IÖ XIII. yy'a tarihlenen Asur kralı I.Salmanassar'ın (IÖ 1280-1261) bir yazıtında Asur krallığıyla savaşan bazı ülkelerden söz edilmekte ve Uriatri etnik bir topluluğun adı olmayıp Asur dilinde " dağlık bölge" anlamına gelmektedir. Yine, Asur yazıtlarından kralın, Uriatri adı altındaki sekiz ülkeyi ele geçirdiği anlaşılmaktadır. Bu ülkelerin, Van gölünün güneydoğusundaki dağlık bölgede. Büyük Zap suyunun yukarı vadisinde
bulunduğu sanılmaktadır. Bir başka Asur yazıtında kral I. Tukultininurtaya'nın yazıtında ise çok sayıda akarsu bulunan bu bölgeye " Nairi Ülkeleri" (Nehirler Ülkeleri) adı verilmektedir. Nitekim, Asur kralı II.Asur Banipal'in IÖ IX. yy'ın ikinci çeyreğindeki egemenlik yıllarından başlayarak, Uriatri, Urartu sözcüğüyle aynı anlamda kullanıla gelmiştir. Buna karşın, " Nairi Ülkesinin kralı" sanı, yöre insanlarının dilinde "Bianili Ülkesinin Kralı" olarak yer almıştır. Urartu dilindeki Kelişin yazıtından da açıkça anlaşılacağı gibi, Urartular (Uratriler- Uriatri Ülkesinin insanları), IÖ IX. yy'den başlayarak, ülkelerini "Biznili Ülkesi" olarak adlandırmışlardır. Ancak, eski Ön Asya'da Urartu adı daha yaygın bir biçimde kullanıldığı için bu ad zamanla, "Bianili" adının yerini almıştır.
Asur yazıtlarında belirtildiğine göre, bu dağlık yöredeki topluluklar, IÖ II. Binin ikinci yarısında, birbirinden bağımsız beylikler biçiminde varlıklarını sürdürüyorlardı. Bu durum, IÖ'dan önce 1000'lere değin devam etti.
Ancak, IÖ IX.yy başlarında, Asur krallığının güneyden gelen ve ardı arkası kesilmeyen yağma seferlerine karşı koymak üzere, Hurri kökenli boylardan oluşan Uriatri (Uratri) ve Nairi federasyonları bir araya geldi, daha sonra Urartu krallığına verilecek olan devlet böyle doğdu.Urartu devleti, IÖ VI.yy başlarına değin, güçlü bir siyasal yapı olarak, Doğu Anadolu Yüksek yaylalarında varlığını sürdürdü. Çekirdeği, Vangölü çevresindeki topluluklardan oluşan krallığın, toprakları IÖ VIII.yy başlarında kuzeyde Transkafkasya'ya, doğuda kuzeybatı İran'a ,batıda Malatya yöresine, güneyde de Halfeti dolaylarına dek uzandı. Doğu Anadolu'da küçük çapta bağcılık, bahçecilik ve tarımla uğraşarak kendine yeterli üretim yapan yerli halk ile avcılık ve hayvancılıkla uğraşan yarı göçebe topluluklar bir boylar federasyonu oluşturuyordu. Bunların merkezi devlete dönüşmesinin de bir başka önemli nedeni de, demiri yaygın olarak işlenmeye başlamasıydı. Gerek daha önceleri, gerekse Urartu krallığının yıkılmasından sonra, bu dağlık yörede başka hiçbir topluluğun güçlü bir devlet kurmayı başaramaması, Urartu devletinin gücünü ve örgütlenme yeteneğini ortaya koyması bakımından anılmaya değer bir olgudur. Urartu insanları, bu son derece zorlu arazi koşullarına egemen olmayı başararak askeri ve sivil amaçlı, yaygın bir ulaşım ağı kurmuşlardır. Daha önce "özgür aşiretler" ve "bağımsız beylıikler" halinde yaşayan boylar IÖ. Bin yılın başlarında biraz daha merkezileşerek küçük yöresel krallıklara kurdukları görülüyor. Doğu Hakkari coğrafyasında Muşaşir (Micicir), güneyinde Kırhi, kuzeyinde de Hubişkia krallıkları bunların başlıcalarıdır. Asur belgelerinde bu krallıklarla ilgili kısmen de olsa bilgi verilmektedir. Urartu baş tanrısı Haldi adına Muşaşir krallık merkezinde bir tapınak yapıldığı, çağın en büyük zenginlikleriyle donatılmış prestgahın IÖ.714 yılında Asur kralı II.Sargon tarafından işgal edilerek yağlandığı biliniyor. 1998 yılında tarihi Hakkari Kalesinin eteklerinde bulunan 13 stelin Hubişkia krallıklarına ait olabileceği saptanmıştır. Bu yerel krallıklar bağımsızlıklarını korumak koşuluyla Urartu federasyonu içinde yer almışlardı.
Yine bu dönemde Urartu'nun ünlü projelerinden olan "Ordu yolu " nun da Tuşba'dan sonra Yüksekova-Şemdinli coğrafyasından geçerek Revandız'a ulaştığı yazılı olarak, tarih ve arkeolojik kaynaklarda bulunmaktadır.
Bu ağın en önemli bölümünü "ordu yolu" adı verilen yol oluşturmaktaydı. Asur yazıtlarından, bu yola, Asurluların da büyük bir önem verdikleri ve III.Salmanassar' ın bu yoldan düzenlediği Muşaşir Seferinde, Muşaşir'in yanı sıra, 46 kenti ve güçlü Sapparila Kalesini ele geçirdiği anlaşılmaktadır. Nitekim Urartuların Hakkari yöresindeki en önemli kentlerinden biri olan Muşaşir'in Asurlularca ele geçirilmesi, Urartu ülkesinde büyük bir sarsıntı yaratmış, Urartu kralı Ispuini ile oğlu Mennua'nın IÖ IX.yy sonundaki başlıca çabaları, Muşaşir'in yeniden alınması doğrultusunda olmuştur. Urartular, sonunda kendilerince kutsal sayılan bu kenti yeniden ele geçirerek, kent yakınlarındaki Kelişin Geçidine, üzerine Akad ve Urartu diliyle yazılmış yazıtlar bulunan bir zafer anıtı (Stel) dikmişlerdir.
Urartu krallığının en güçlü dönemi, kral I.Argistis'in egemenlik yıllarına rastlamaktadır. Bu dönemde, IV. Salmanassar yönetimindeki Asur krallığı da gücünü büyük ölçüden yitirmiş olduğundan, Urartu krallığı yörenin en üstün devleti durumundaydı. Nitekim kral I.Argistis bir yazıtında, kendisine boyun eğen bir çok prenslik arasında Kummuh (Diyarbakır) ve Tabal (Malatya'nın batısı) prensliklerini de saymaktadır. Urartu devleti bu güçlü yapısını sonraki kral II.Sardur döneminde de sürdürmüştür. Ancak IÖ VIII. yy ortalarında Asurlular yeniden güç kazanmışlardır. Nitekim bu dönemde devletin başında bulunan Tiglatplassar, Urartu başkenti Tuşpa'ya (bugünkü Van kalesi) girmiş ve kenti yakıp yıkmıştır. Ama Urartu kralı I.Rusa, dağılan devlet örgütünü yeniden toparlamış, orduyu düzenlemiş, yakılan Tuşpa'nın yerine de daha doğuda Zizim dağlarının eteklerinde, günümüzde Toprakkale adı verilen kenti kurmuştur. Ancak çok geçmeden, Urartu toprakları da bu kez de Asur kralı II.Sargun'nun istilasına uğramış, I.Rusa Muşaşir tapınak ve sarayını yağmalamaktan kurtaramamıştır.
Hakkari yöresi yaklaşık 300 yıl Asur-Urartu savaşlarına sahne olmuş, yöre halkı Huri kökenli olduğundan hep Urartu'nun yanında yer almıştır. Çünkü Asuriler sami ırkından olup güneyli bir kavimdi. Orta Mezopotamya'nın güneyinden gelerek yerleşmişlerdi. Hakkari Asur başkenti Ninova ile Urartu başkenti Tuşba ortasında olduğu için stratejik bir öneme sahipti.
Asur istilasının ardından, kuzeyden gelen Kimmerler de Urartu topraklarına girince, Urartu Kralı II. Rusa Asurlularla iyi geçinmenin yollarını aramış ama krallık, son kez, IÖ 560'ta Medlerin saldırısına uğrayarak ortadan kalkmıştır.
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 14824 ziyaretçi (20574 klik) giriş yaptı |
|
|
|
|